İşbu yazı, Nuri Bilge Ceylan’ın yönettiği, senaryosu ise yine Nuri Bilge Ceylan, Ercan Kesal ve Ebru Ceylan tarafından yazılmış olan “Bir Zamanlar Anadolu’da” filminin içeriğine dair birtakım bilgiler(eloğlu “spoiler” diyor) içerir. Eğer filmi henüz izlememiş olup da gelecekte izlemeyi planlıyorsanız ve bu tür içerikle karşılaşınca “Niye söyledin yaa izleyecektim ben onu” tepkisi veren insanlardansanız yazının devamını okumayınız.
Sene 2008, “Üç Maymun” filmi Cannes Film Festivali’nde Nuri Bilge Ceylan’a “en iyi yönetmen” ödülünü kazandırmış. Memleket medyası da bu başarı karşısında üç maymunu oynamamış, uzunca bir süre gündemdeydi konu. Elbette “yalnız ve güzel ülkem” sözünün yankılarıyla birlikte. Üç Maymun’un senaryosunda da Ercan Kesal’ın imzası var ve aynı zamanda oyuncu olarak yer almış filmde(sakin bir zamanda izlemek isteyip o sakin zamanı bir türlü bulamadığımdan hâlâ izleyemedim).
Tam o dönemde, Ercan Kesal bizim üniversitede yüksek lisans yapmaktaymış. Sağolsun, kütüphanede çalışan Özlem ablamız, bir kitap alışı/iadesi sırasında kendisiyle tanışınca, belki bir söyleşi düzenleriz diye iletişim bilgilerini almış, bana iletti. Ben de çok geçmeden kendisiyle iletişime geçip, söyleşi fikrini ilettim, epey olumlu karşıladı. Birkaç yazışma ve telefon görüşmesinin ardından kampüse geldiği bir gün buluşup ayaküstü konuştuk etkinlik detaylarını. Tarih belirleyip ayrıldık. Fakat o dönem kulüp etkinliği düzenlemekte karşılaştığımız birtakım sıkıntılardan dolayı birkaç kez ertelemek durumunda kaldık söyleşiyi, en sonunda da yapamadık.
Bir Zamanlar Anadolu’da filmini izlerken, fi tarihinde gerçekleşen 5 dakikalık görüşmemizden hatırlamam sebebiyle ilk göründüğü sahnede tanıyacağımı zannederek görünmesini bekleyip durdum. Hangi rolü canlandırdığını önceden bilmemekle birlikte, başrol olmadığını biliyordum; yan rollerden birinde görünecekti. Her bir yan karakterin ilk görünüşünde “bu değil, bu değil, bu zaten kırıkkale’den değil” diye diye bitirdim filmi. Son sahnede Doktor Cemal pencereden uzaklara dalarken ben de “ya hu çok küçük bir rol canlandırdı herhalde, kaçırdım” diye düşünüyordum. Oyuncuların listesi ekrandan akıp giderken “Muhtar”ın karşısındaki ismi görünce nasıl tepki vereceğimi bilemedim:)
Meğer, yaklaşık 20-25 dakika boyunca “Kırıkkale’de bir köyün gerçek muhtarı herhalde, nasıl ikna ettiler acaba adamı filmde oynamaya” diye düşünerek izlediğim muhtar, Ercan Kesal imiş. Adam adeta rolünü ete kemiğe büründürmüş, “Bazıları bunu yemiyor, bunun koktuğunu söylüyor. ‘Kokar’ derler amma, et kuzu etidir. Yenecek et de kuzu etidir.” diye diye de bize(en azından bana) yedirmiş 🙂 Sinema eleştirmeni değilim, çok iyi bir sinema izleyicisi de sayılmam amma; böyle müthiş bir oyunculuğu takdir etmek için hiçbirisi ön şart değildir herhalde. Ya hu, filmin sonunda o ismi orada görmemiş olsam, yarın bir gün kalkıp da o tiple kapımı çalsa Ercan Kesal, “Buyur muhtar emmi, olmadı mı daha sizin mezarlığın duvarı?” diye açardım herhalde, daha ne diyeyim…
adil